Özgürlüğe olan tutkum çocukluğumda başladı. Ergenlik yaşlarında Mevlâna, Ömer Hayâm ve daha pek çok bilge ustanın sözleri ile ilgilenmeye ve düşünmeye başladım. Bir şekilde, kendim ve başkaları hakkında inandığım hikayelerin ötesinde bir gerçeğim olduğunu biliyordum sanki.
Özüme ulaşmadan önce özümden uzaklaşmaya başladım. Mutluluğu, başarıyı dışarıda aradım. Hayatta kalmaya çalışan, sevgi ve onay bekleyen, karşılaştıran, ölçen, yargılayan, dinlemeyen, haklıyım diyen, özünden uzak, dürüst ve tam olmayan, eksiklik çeken ego kimliğim her geçen gün biraz daha bana söz geçirmeye başlıyordu. Zamanla anda yaşayan çocuksu ruhumu, geçmiş ve gelecekte yaşayan bir robot ele geçirmeye başlıyordu. Bu robot savaşçı idi. Kendi ve dünyası ile barışık değildi. Mutlu olması için dış dünyanın olduğundan farklı olmasına ve değişmesine ihtiyacı vardı. Yetersizlik duygusu içinde dış dünyada pek çok başarılara imza attı. Amacı yaptıkları sayesinde yeterli olduğunu hissedebilme çabası idi.
35 yaşında, Dubai’de Luise Hay’in kitabını okuduğumda derin bir uykudan uyandım ve gerçek olmayan, koşullanmış kimliğimin ötesinde bir başka gerçek olduğunu farkına vardım. Bir anlık da olsa ‘O’ ile tanıştım. Sanki o anda tüm elektrikler kesilmiş, tüm makinalar durmuş ve zihnimde oynattığım film durmuştu. İşte o anda Özüm oldum. Sevgi ve yargısız gönül gözünden baktığım dünya, şimdiki andan uzaklaşmam ve tekrar girdiğim hikayeler ile kısa sürede kayboldu. Ama ben ışığı görmüştüm bir kere. Ve bir kere tadını aldıktan sonra, bırakmaya hiç de niyetli olmadım.
O gün bugün yoldayım.
Sevgi ile kalın…….
Feza Karakaş